DÜELLO ( BOŞANMA SÜRECİNDE ANNE-BABA-ÇOCUK )
DÜELLO
Ayrılık
Sevdaya Dahil
...çünkü
ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle
vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü
ayrılık da sevdaya dahil
çünkü
ayrılanlar hala sevdalı...
...sanmıştık
ki ikimiz
yeryüzünde
ancak
birbirimiz
için varız
ikimiz
sanmıştık ki
tek
kişilik yalnızlığa bile
rahatça
sığarız...
Attila
İlhan
Yüreklerin
sesi dinlenip, nikah masasında imzalar atılarak mutlu bir yaşam
için çıkılan yolun, duruşma salonunda son bulacağı elbette
akıllardan geçmiyordu.
Oysa
birliktelik adına ne mücadeleler verilmişti. Aileye yeni katılan
çocuk mutluluklara mutluluk katmıştı. Beraberliğin en kıymetli
hazinesiydi çocukları. En iyi anne, en iyi baba olmak için dişini
tırnağına takıp çabalamışlardı bugüne değin.
Ne
kadar ayrılık sevdaya dahil, ayrılanlar hala sevdalıysa da
ayrılmanın vahşi tadı bırakmıyor yakaları. O tad ki kararmış
gözlerle çatışmaya sürüklüyor. Ayrıldığını, ayrılanı
acıtmayı çağırıyor. Acıttıkça hafifleyeceğini sanarak.
Çatışma bu sevdanın en kıymetli kazanımı üzerinden yapıldıkça
kıymetlisinin
değerini
düşünemeyecek kadar vahşi bir tada dönüşüyor.
Oysa
ne yeryüzünde sadece birbirleri için varlar, ne tek kişilik
yalnızlıklarına sığacak kadar yalnız. Sevdalılar artık birer
ebeveyn...
Peki
sevdalılar ayrılırken ve sonrasında ebeveyn olduklarını
hatırlıyor mu?
Mesleki deneyimlerimiz gösteriyor
ki; boşanma sürecinde eşler, evlilik birliktelikleri boyunca
kazandıklarının paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklarının
yanında, taşınır-taşınmaz mallarından daha önemli olan
çocuklarını da müşterek bir “mal gibi” paylaşılmaz hale
getirmektedir. Bu durumda temel sıkıntı, bilinçli ebeveyn
olamamak, boşanmış ebeveyn olmanın rol ve sorumluluklarının
farkına varamamak ve bunu davranış biçimi haline dönüştürebilme
düşünce ve yetisinden uzaklaşmaktır.
Boşanma sırasında
ebeveynlerin, çocukları söz konusu olduğunda dahi, anne ve baba
olarak değil davacı ve davalı olarak durmaları görev ve
sorumluklarının ne kadar farkında olduklarının bir göstergesi
olabiliyor. Ebeveynlerin boşanma sırasında girdikleri mücadelede
sırtlarını birbirlerine dönüp adımlarını sayarak attıktan
sonra, arkalarını döndüklerinde ilk ateş edenin kendileri olması
gerektiğini düşünerek, düello edercesine davrandıklarını
görüyoruz. Ellerindeki silahın çocukları olduğunun, attıkları
her bir adım ve sıktıkları kurşunun çocuklarının yüreğinin,
aklının en derinliklerinde yer ettiğinin, onların yaşamları
boyunca
taşıyacakları olumsuz davranış değişikliklerinin unsuru
olduklarının
farkına varmadan
oynuyorlar bu ilkel oyunu.
Düello
kelimesi internet ansiklopedisi Wikipedia'da “iki
kişi arasında bir onur sorununu çözmek için belirli kurallara
göre, ölümcül silahlarla yapılan dövüş” şeklinde
karşılık bulmakta. Ebeveynlerin düellodan kaçınmaları,
aralarında çözülmesi gereken “sorun” başlığı altında
mevzu bahsin “çocuk ve onun geleceği”, “çözülecek onur
meselesinin” hedefinde çocuğun
yüksek yararı olması
gerekir.
Çocuk
odaklı düşünülerek, boşanma sürecinde sorunların çözümünde
belirlenecek kurallar düellonun kurallarından farklı olmalıdır.
Bu
kurallar;
Çiftlerin;
boşanma sürecine kendilerini sürükleyen nedenler konusunda
besledikleri olumsuz duygularını dava sürecine de yansıtarak
bedel ödetme girişimi,
Mevcut
durumlarını olduğundan daha iyi ya da daha kötü göstererek,
davanın seyrini etkilemek,
Kendilerinin
ve avukatlarının talepleri doğrultusunda karşısındakine en
fazla yarayı aldırmak olmamalıdır.
Peki
boşanma sürecindeki ebeveynler ve çocuklar ne durumdalar?
Ebeveynlerin çözüm odaklı yaklaşırken belirleyecekleri
kurallarda dikkat edilmesi gereken hususlar neler olmalıdır?
Boşanma,
eşler arasındaki birlikteliğin sona ermesiyle çocuğun ebeveynden
birisinden uzak kalması ile sonuçlanır. Hiç şüphesiz sağlıklı
bir gelişim için anne ve baba modelinin çocuğun yanında olması,
gelişimi açısından son derece önemlidir. Evlilik birlikteliği
sona erdiğinde ayrı yaşamaya başlayan ebeveynlerden
birisi ile yaşamaya başlayacak olan çocuk, uzak kaldığı
ebeveynine ihtiyaç duyduğunda, onun yanında olmasını isteyecek,
yokluğunun farkına vardığında olumsuz duygu yoğunluğu
yaşayacaktır.
Çocuk,
içinde bulunduğu durum konusunda, yaşının gerektirdiği ölçüde
bilinçlendirilmelidir.
Bu, çocuktaki duygu yoğunluğunun tamamen ortadan kalkmasına etki
etmese de sürecin etkisinin azalmasına katkı sağlayacaktır.
Birlikteliğin
sona ermesi ve bu aşamaya kadar yaşananlar çocuğu olumsuz
etkileyeceğinden, yaşanılan gergin anlar ve tartışmalara tanık
olmasına izin verilmemesi gerekmektedir. Olanlara tanık olduğu,
gerekli açıklamalar yapılmadığı ve ilişkilerin gerginleştiği
havayı solumaya devam ettiği müddetçe çocuk, tüm yaşananların
suçlusu olarak kendisini dahi görebilir. Bu durumlar istenilmeyen
sonuçların oluşmasına, gelişimsel olarak çocuğun olumsuz
olarak etkilenmesine yol açarak dönüşü olmayan noktalara
sürüklenmesine neden olabilir.
Ebeveynler
arasındaki çatışmanın devam etmesi halinde ise çocuğundan uzak
kalan ebeveyn hukuki yollarla çocuğunu görmek zorunda kalmaktadır.
“Çocuk teslimi” şeklinde ifade edilen ve İcra Müdürlükleri
tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında zorunlu olarak
pedagog, psikolog, sosyal çalışmacı gibi meslek gruplarının
bulunması çocuğun teslim sırasında ve sonrasında
yaşanacaklardan etkilenmesini ancak en
aza indirecektir.
Ebeveynler
kendilerince haklı olduklarını düşünerek diğer ebeveynin ve
çocuğun isteksizliği gibi nedenleri sunsalar da aralarında
yaşanan olumsuzluklarla birbirlerini cezalandırdıklarını
sanmaktadır. Oysa böyle bir kararı kendi istekleri ve düşünceleri
doğrultusunda değil, merkeze koydukları çocuklarının çıkarları
doğrultusunda vermeleri gerektiğini unutmamalılar. Çocuğu için
sunulan salt maddi imkanların her anlamda tatmin edici olamayacağı,
kendisi ile olduğunda ne kadar mutlu oluyor ve ihtiyaçlarını
duygusal anlamda tamamlayabiliyorsa, diğer ebeveyni ile de aynı
şekilde iletişim kurması gerektiğinin bilincinde olarak hareket
edilmelidir. Zaten evlilik birlikteliğinin sona ermesi ile anne ve
babasının bir arada olmadığı yeni bir hayata alışma ve bunu
anlamlandırma çabasında olan çocuğun bir başka karmaşaya dahil
edilmesi istenilmeyen sonuçların doğması riskini yaratacaktır.
Ebeveyn olmak, çocuk sahibi
bireyler olmanın ötesinde davranış beceri ve bilinci gerektirir.
Boşanmış ebeveyn olmak ise ebeveyn olma gereği sahip olunacak
özelliklere eklenecek rolleri gerektirir. Bu beceri, rol ve bilinç
kazanıldığı ölçüde çözüm odaklı ilerlemek mümkün
olacaktır.
***
Çocuğun yüksek yararı
amaçlanarak hareket edildiğinde hukuki mekanizmaların neler
yapabileceğine bakalım.
Türk
Hukuku bakımından Hakim TMK m.4 gereği takdir yetkisini kullanarak
gerekli tüm tedbirleri alacaktır. Hakimin alabileceği tedbirler
konusunda Türk Medeni Kanunu (TMK) ve Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK)
ile Çocuk Koruma Kanununa göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici
Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik'te (ÇKKKDTY)
yer alan düzenlemeler yol gösterici niteliktedir.
Hem
Çocuk Mahkemesi hem de Aile Mahkemesi Hakimi bu yetki ile
donatılmıştır. Nitekim ÇKKKDTY m8/10 da “Aile Mahkemeleri,
bakmakta oldukları davalar ile ilgili koruyucu ve destekleyici
tedbir kararı verebilir” hükmü mevcuttur.
Aile
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair 4787
sayılı Kanunun 7. Maddesi'nde
“Aile mahkemeleri, önlerine gelen dava ve işlerin özelliklerine
göre, esasa girmeden önce, aile içindeki karşılıklı sevgi,
saygı ve hoşgörünün korunması bakımından eşlerin ve
çocukların karşı karşıya oldukları sorunları tespit ederek
bunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanlardan da
yararlanarak teşvik eder. Sulh sağlanamadığı takdirde
yargılamaya devam olunarak esas hakkında karar verilir.”
Türk
Medeni Kanunu'nun 346. Maddesi'nde
“Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde,
ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkim,
çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.” hükümleri de
gösteriyor ki mahkemelerin çocuğun yararı hususunda yetki ve
sorumlulukları belirlenmiştir.
Evliliğin
sonlanması aşamasında yaşanılan çatışmaların, ebeveyn
sorumluluğunun göz ardı edilmesine yol açtığı tespit
edildiğinde; “anne-baba tutumu, boşanmış anne-baba olma gereği
üstlenilmesi gereken rol ve sorumluluklar” vb hususlarda
“danışmanlık tedbiri” uygulanmalıdır. Bu kararın alınması,
çocuğun velayet, velayet hakkına sahip olmayan ebeveyn ile şahsi
ilişki, eğitim, nafaka vb. ile ilgili alınacak kararları etkin
kılacaktır. Dolayısıyla çocuğun yaşı gereğince duygusal,
fiziksel ve sosyal ihtiyaçları karşılanacak, sağlıklı birey
olarak toplumda yer bulmasının önü açılacaktır.
Çocuklar
Çocuklarınız
sizin çocuklarınız değil,
Onlar
kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin
aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve
sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara
sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü
onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini
tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü
ruhlar yarındadır,
Siz
ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz
onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz
gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü
hayat geriye dönmez. Dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz
yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış
oklar
Okçu,
sonsuzluk yolunda atılmış hedefi görür
Ve
o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar
Okçunun
önünde kıvançla eğilin.
Çünkü
okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını
dimdik tutarak kalan yayı da sever. “
Halil Cibran
Çocukların,
ebeveyn düellosunun silahı değil, birey olarak hayatta
olduklarının farkındalığına varacağımız, yargı sisteminin
bileşenleri ( Hakim, Cumhuriyet Savcısı, Pedagog, Psikolog, Sosyal
Hizmet Uzmanı, Avukat ) olarak, “hedefi vuracak oklar” ın
yolunu aydınlatma sorumluluğunu alabileceğimiz yarınlara...
Koray
AYDIN
PEDAGOG
Yorumlar
Yorum Gönder