YILMAZ
YILMAZ
Yılmaz taksiden Galata Köprüsü’nün Karaköy girişinde inip Haliç kıyısındaki salaş meyhaneye doğru yürümeye başladı. Giydiği kaşe montunun içinde boğazlı kazağı, dar pantolonu ve yandan fermuarlı botuyla dış görünüşüne özen gösterirken, ayak tabanları dışa ve zıt yöne bakarak ve iki eli montunun iki cebinde, kolu adımlarıyla senkronize gidip gelen montunun yanlarının uçuşan haliyle bıçkın genç özgüveni havası dikkati çekiyordu.
Meyhaneye vardığında deniz kıyısındaki masalara göz gezdirdi, memleketten çocukluk arkadaşı Mahfi’yi görüp masaya doğru ilerledi.
- Selamun aleyküm kardeş. Hele Mahfi nassın? Ne çok zaman oldu yav. Gel hele sağa bi sarılam şöle.
- Aleyküm selam Yılmaz kardeş. İyilik sağlık sen nassın? İyisin inşallah.
İki eski dost bütün içtenlikleriyle kucaklaştıktan sonra sandalyelerine otururken garsonu aradı gözleri ve aynı anda birbirlerine dönerek “ Bi büyük yeşil efe? “ dedikten sonra gülmeye başladılar. Masayı donattılar.
Bir süre sessiz karşı kıyıya dalıp gitti gözleri. Süleymaniye Camii, Beyazıt Kulesi, Yeni Cami, Sarayburnu ve diğerleri. Tarihin görkemli abideleri, şehrin sesi, denizin bulanık kokusuyla ahenk içinde büyülüyordu. Mahfi, Yılmaz’a döndü:
- Daldık gittik kardeş. Anlat hele, naptın ne ettin?
- Babam getirdiydi beni Eminönüne. Harp okulları sınavına geldik. Amcamgilde kaldık bir hafta. Üstüme başıma bişeyler alıp, balık ekmek yediydik. Kazandım da sınavı ha. Sonra bizimkilerin işleri kötüye gitti. Babam dedi “ Oğlum okul mokul yok. Gelecen çalışacan artık yanımızda.” Babanın sözünün üstüne söz diyemedik işte o vakit.
- Vay be kardeş ben hiç bilmiyordum senin bu maceranı. Erken yaşta çalışmaya başladığını hatırlıyorum sadece.
- Sonra baktım gendim yolumu gendim çizemiyorum. Varsa yoksa bizimkiler. Onlar ne isterse, ne beklerse öyle yaşıyom. Ne vakit isyan ettim aile düzenine, beni yok saydılar. Biliyon bizim aileyi. Altı kardeşin en küçüğüyem. Herkes beraber, iç içe hayat devam bizde. Van'dan Adana’ya gelince biraz maddiyatı topladık. Çalışa çalışa lüks evler, arabalar sahibi olduk. Zerzevat tüccarlığında iyi para var. Amma ben o parmak kadar halimle sürekli çalıştım. Kamyona çıkardım son zamanlarda da. Çok katkım oldu bizimkilerin zenginliğine bakma sen. Gıymet bilmediler.
- Oğlum sen neye isyan ettin bu kadar kazancın malın mülkün içinde o zaman?
- Sen benim düğüne geldin. Görmedin mi halimi? İstemeden everdiler beni. Sümeyye dayımın kızı olur. Gönülsüz evlilik. Ellerinden öperler iki de çocuk var işte. Amma ben pek mutlu olamadım. Hadi her şeye karar veriyorlar, evlenecem gızı da onlar seçti.
- Senin bi yavuklun vardı diye hatırlıyorum.
Yılmaz’ın gözleri parladı, gülümsedi. Sonra gözleri doldu.
- Hatice. Diyemedim bizimkilere sevdiğim var benim diye. Hatice nişan atmış benden evvelsi diye istemezdi bizimkiler. Desem olay olacak . Hatice’yi de yolda bıraktım böyle olunca. Sonra tutamadım gendimi dedim bizimkilere: “İstemeye istemeye everiyorsuuz ya şimdi beni? Ben sizin için çalışıp ihtiyacığız olan her şeyiğizi alacam. Ancahh o günü ben yanığızda olmuyacam. Ha bunu böle bilesiiiğiz."
- Zor olmuş senin için hakikaten. Ama bak iki çocuğun olmuş. Onların hatırına dayanır insan ne yaşasan da.
- Çok seviyom eşşek sıpalarını. Allah yokluklarını göstermesin. Amma gönül tam oturmayınca sevdanın kollarına, bi eksiklik oluyor işte. Zaten zoraki everdiler. Sonra sonra kabullendim sevmeye başladımdı. Ancak içime sinmeyen şeyler vardı.
- Neydi ki içine sinmeyen şeyler?
- Dedim ya kamyona çıkıyom o sıralar. Bir gün ahşamaa gadar mal taşımışım. Gittim yorgun eve. İki saat uykuyna kalktım geri düştüm yollara. Gonya’ya mal almaya gidiğim. Yolu biliseen eğer, hani o tünel var ya ona ne zaman girdiiiimmm ne zaman çıktım haberimde bile yok. Dedim ben uyumuşam. Yola da devam etmem gerek. Çektim sağa. Aradım hanımı. Dedim “Ben ölirdiiimm. Benlen gonuş ki uyumayam. Bağa ne dese?
“Ben seni dinleyemem şimdi, çok uykum var.” Ben diyirem öliim o bağa diyir uykum var. O gün dedim bu kadın beni zerre sevmiir.
-Hakkat ayıp etmiş o da ha.
“Ben seni dinleyemem şimdi, çok uykum var.” Ben diyirem öliim o bağa diyir uykum var. O gün dedim bu kadın beni zerre sevmiir.
-Hakkat ayıp etmiş o da ha.
Yılmaz, ölümü göze alıp devam ettiği yolculuğun anlamsızlığına ve gözünü karartıp girdiği evlilik tünelinden çıkmak istediğine böylece karar veriyor. Kendi yolunu çizmek istediğini ailesiyle paylaşıyor. Ailesinin içinde bulunduğu maddi zenginlikten kendisine sunulan katları, son model arabaları ve hisseleri geri çevirdiğini büyük bir gururla anlatıyordu.
- Oğlum Mahfi var ya, bu bizimkiler hala benim derdimi sanıyorlar ki parasıydı, malıydı, mülküydü. Gendi gendime hepisini er geç kazanırım zaten. Benim derdim gendi gendime karar verebileceğim hayatım olsun. Nasıl anlatacan ki bunu onlara. Ben de çıktım gittim işte. Şimdi bi özlediğim oğlanlar var. Onları da görüp yanıma alabilsem tam süper olacak.
Mahfi kadehini iç çekerek kaldırdı. Kadehler tokuştu. Yılmaz rakı bardağının dibini masaya vurup fondipledi.
- Ulan bu meret de ne güzel bişey ya. Şöyle bi söz duyduydum rakıyla alakalı. “Öğrendiklerimi yaşadıklarımın üstüne koyduğumda oluşan bulanıklıkta kaybolmak gibi değil rakıya su ekleyince oluşan. Rengi gibi sayfalar açıyor dünyaya. Vazgeçemeyişimiz bundan zahir.”
- Yarasın Yılmazım.
Yorumlar
Yorum Gönder